Sosyal sürdürülebilirlik, günümüzde giderek daha fazla önem kazanan bir kavramdır. Bir toplumun sürdürülebilirliği, sadece ekonomik büyüme ve çevresel koruma ile ölçülmez. Aynı zamanda, sosyal adalete dayalı bir yapıyla da sağlanmalıdır. Çünkü bilgi, paradan daha değerlidir ve bu bilginin toplumun her kesimine adil bir şekilde yayılması, toplumun genel refahını artırır. Ancak, sosyal fayda ve adalete ulaşmak için bireylerin birbirlerinin sorunlarını anlaması ve paylaşması gerekmektedir.
Platon’un “Devlet” adlı eserinde ifade ettiği gibi, bir toplumda adalet ve eşitlik olmadan sürdürülebilir bir düzen kurulamaz. Bu nedenle, bilgiyi paylaşma ve sosyal sorunlara duyarlılık gösterme, toplumun bütün kesimlerinin gelişimine katkı sağlar. Marcus Aurelius’un da dediği gibi, “Bir insanın iyiliği, toplumunun iyiliği içinde yatar.” Yani, bireylerin sadece kendi çıkarlarına değil, toplumun genel çıkarlarına odaklanması önemlidir.
Sosyal adaletin sağlanması, eğitimden sağlık hizmetlerine, gelir adaletinden adaletli iş imkanlarına kadar birçok alanda önemli adımlar gerektirir. Bilgi, bu süreçte kilit bir rol oynar çünkü bilgiye erişim, insanların kendi yaşamlarını iyileştirmeleri ve topluma katkıda bulunmaları için temel bir gerekliliktir. Ancak, bilginin sadece belirli bir kesimin elinde olması veya sınırlı bir grup tarafından kontrol edilmesi, sosyal adaletsizliğe yol açabilir. Bu nedenle, bilginin toplumun her kesimine eşit bir şekilde ulaştırılması ve paylaşılması, sosyal adaletin sağlanmasında hayati bir öneme sahiptir.
Bilgiyi paradan daha değerli kılan şey, sosyal faydaya katkı sağlayabilme potansiyelidir. Toplumun sürdürülebilirliği için bilginin adil bir şekilde paylaşılması ve sosyal adalete odaklanılması gerekmektedir. Bilginin gücüyle ve dayanışma ruhuyla, daha adil ve daha yaşanabilir bir dünya inşa etmek mümkündür.